Kardeş Kıskançlığı Nedir?
Kardeş Kıkançlığı Nedir?
Kardeş kıskançlığı, kardeşler arasında oldukça sık rastlanan evrensel ve doğal bir duygudur. Kardeş kıskançlığı genellikle büyük kardeşte görülmektedir. Kıskançlık, kardeşinin doğmasıyla birlikte daha az sevgi ve ilgi korkusundan kaynaklanmaktadır. Ayrıca kardeş kıskançlığında ebeveyn tutumu, çocuğun mizacı, dünyaya gelen kardeşin cinsiyeti de etkilidir. Kardeş kıskançlığını kardeşine hissettiklerinden dolayı çocuğu yargılamamaları, tüm düzenini kardeşine göre değiştirmemeleri ve çocuğun önceki rutinini korumaya çalışmaları oldukça önemlidir.
-Dikkatin kendi üzerinden gidecek olması
-Anne babayı paylaşmak
-Oyuncaklarını paylaşmak
-İsteklerinin olmaması
-Hakların kayıp olması
-Sevilmemek
-Bir başkasının daha çok sevilmesi
-Düzenin değişmesi, belirsizlik
Neler gözlemleyebiliriz?
-Sevilmediği düşüncesi ile içe kapanma
-İştahsızlık, uyku düzensizliği, kabuslar
-Depresyon, kendine acıma, üzüntü
-Öfke, huzursuzluk, mızmızlanma
-Evden uzaklaşmak istememe
-Anneye aşırı düşkünlük
-Kardeşe aşırı düşkünlük
-Psikosomatik rahatsızlıklar
Sözel İfadeler
”Keşke hiç doğmasaydı”
”Kardeşimden nefret ediyorum”
”Onu benden daha çok seviyorsunuz”
”Benimle hiç ilgilenmiyorsunuz”
”Beni seviyor musunuz?”
”Onu mu çok seviyorsun, beni mi?”
Geriye dönüş/ Regresyon
-Emzik, parmak emme
-Alt ıslatma
-Gece yalnız yatmama
-Yemeğini kendi başına yememe
-Kendi başına giyinmeme
-Bebeksi konuşma
-Zarar verici davranışlar
Kardeşe zarar verme
-Oyuncaklara ve eşyalara zarar verme
-Arkadaşlarla fiziksel kavga etme
-Hayvanlara zarar verme
-Aşırı öfke
-Sakinleşmekte güçlük
Çocuklar Büyürken Ebeveynler Nelere Dikkat Etmeli?
-Aile bütünlüğünü yaşatacak şekilde birlikte vakit geçirilmeli, etkinlikler yapılmalıdır.
-Kardeşleri birbirlerine yakınlaştıracak ortamlar, etkinlikler yaratmaya özen gösterilmelidir.
-Kardeşine verebileceği küçülen giysilerini, oyuncaklarını, kitaplarını birlikte ayırmalı, vermek istemedikleri için ısrarcı olunmamalıdır.
-Kardeşlere birlikte yapabilecekleri işler verilmelidir.
Learn MorePsikolojik Şiddet Nedir?
Psikolojik şiddet (psikolojik istismar, duygusal şiddet ya da duygusal istismar olarak da bilinir), falilin mağduru duygusal olarak sindirmek ve aşağılamak, ona yaptırım uygulamak veya cezalandırmak için toplumdan soyutlamak üzere baskı uyguladığı bir saldırganlık ve istismar biçimidir.
Duygusal şiddet, aşağılama, küçük düşürücü davranışlar, cezalandırma vb. Davranışları ve eylemleri içerir. Bu şiddet türü bazı durumlarda fiziksel şiddetten daha fazla zarar verebilmektedir. Psikolojik şiddete maruz kalan bireylerde genellikle anksiyete, depresyon ve stres gibi bir çok bozukluk meydana gelebilmektedir. Psikolojik şiddete maruz kalan bireyler genel olarak çaresiz, mutsuzluk, korku gibi duyguları yaşayabilmektedir.
Hangi eylemlerin psikolojik şiddeti tanımladığına birlikte göz atalım:
-Bireylerin becerilerini küçümseyici eylemlerde ve söylenişlerde bulunmak (argo cümleler kullanmak)
-Kadın haklarını görmezden gelmek
-Bireyin fiziksel ve kişisel özelliklerine, çevresindeki insanlara hakaret etmek, küçümsemek
-Bireyi aile ve arkadaşlarından uzaklaştırmak, talep etmek
-Kıskançlık çerçevesinde bireyin kıyafetine, makyajına, yakın çevresine, gideceği ortamlara, sosyal medya hesaplarına kısıtlama getirmek veya müdahale etmek
-Kendi istekleri için bireyi küçük düşürmek, aşağılayıcı şekilde konuşmak veya duygu sömürüsü yapmak
-Kendi çıkarları doğrultusunda bireyi suçluluk psikolojisine itmek
Psikolojik Şiddetten Nasıl Kurtulabilirim?
Pek çok kişi aslında gündelik yaşamında bu şiddete maruz kalmasından dolayı birtakım arayışlara girmektedir. Bireyin bu şiddetten kurtulabilmesi için yapması gereken ilk şey bireyin psikolojik bir şiddete maruz kaldığının farkına varmasıdır.
Bireyin psikolojik şiddete maruz kaldığını farketmesinden sonraki süreçte ise karşısındaki kişi eğer farkında olmadan, bilinçli olarak yapmadığını düşünmekteyse sergilediği eylemlerin şiddete işaret olduğuna ikna edilmelidir. Fakat karşısındaki birey bilinçli olarak eylemlerine devam ediyorsa bireyin bu süreçte uzman bir psikologa danışması ve destek alması gereklidir. Ayrıntılı bilgi almak için bize ulaşabilirsiniz.
Learn MoreHiperaktivite Nedir?
Hiperaktivite, olağandışı hareketlilik veya anormal derecede aktif olma durumuna denilmektedir. Diğer bir deyişle çocukların kendini kontrol edemediği psikolojik bir hastalık olduğunu söyleyebiliriz.
DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) olan çocuklar dikkatini toparlamakta veya bir yerde sabit durmakta zorlanabilirler. DEHB olan bazı çocuklar sadece ev hayatı değil aynı zamanda okul hayatlarında da sorunlarla karşılaşabilirler.
DEHB, çocuğun sahip olduğu hiperaktiviteye bağlı olarak farklı şekillerde hareket etmesine neden olabilir. Örneğin; hiperaktivitesi olan çocuklar diğer çocuklara göre arkadaş edinmekte zorlanabilirler.
-Dikkatleri çok kolay dağıldığı için unutkan olabilirler. Genelde hayal kurmaya eğilimlidirler.
-Bazı şeyleri kaybedebilir veya ödevleri bitirmekte zorlanabilirler.
-Farkında olmadan çok konuşabilir veya konuşan insanların sözlerini kesebilir.
-DEHB olan çocuklar bu davranış şeklini sürekli olarak devam ettirmektedir. Bu durum, hem okul hem de ev hayatında çeşitli sorunlara neden olmaktadır.
Bu tarz davranışları arada bir yapan çocuklar da olabilir, fakat hiperaktivitesi olan çocuklarla karıştırılmamalıdır.
-DEHB olan çocuklarda genellikle endişeli, sinirli, öfkeli ve üzgün bir ruh hali gözlemlenebilir. Dikkatlerimizden kaçırmamamız gereken en önemli noktalardan biri de DEHB’nin (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) tedavi edilebilmesidir.
Learn MoreÇOCUK VE EBEVEYN ARASINDAKİ BAĞ
Her ebeveyn çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek ve onların doğru seçimler yapmalarına öncülük etmek ister. Örnek davranışları anlatarak, göstererek kısaca sözlü/sözsüz iletişimle çocuklarının gelişimine katkı sağlamaya çalışır.
Fakat bazen çocuklarla iletişim kurarken zorlanabilir ve nasıl davranacağınızı bilemeyebilirsiniz. Böyle zamanlarda kaygılanabilir ve en doğrusunu yapmaya çalışırken iletişim teknikleri arasında boğulabilirsiniz.
Peki bu kadar kaygılanmadan, zorlanmadan çocuğunuzla aranızdaki bağları nasıl güçlendirebilirsiniz?
Size yardımcı olacak bir kaç sihirli öneri verebiliriz
-Çocuğunuza onu neşelendirecek kendi gençliğinizden hikayeler anlatabilirsiniz.
-En sevdiği oyunu veya hobilerini size öğretmesini isteyebilirsiniz.
-Ders ve okul dışındaki konularda daha çok sohbet edebilirsiniz.
-Bir iş yaparken ondan yardım isteyebilirsiniz. Yapabileceği düzeyde bir görev verip beraberinde sohbet edebilirsiniz.
-Ayrıca çocuğunuz olumlu davranışlar sergilediğinde davranışını desteklemek adına memnuniyetinizi dile getirmeniz önemli olacaktır.
Unutmayın ki hiçbir çocuk pürüzsüz büyümez. Onlara pürüzsüz bir yaşam sağlamaya çalışmak yerine bazı kavramlara özen göstererek ihtiyaçları olan desteği ve bilgiyi verebilirsiniz. Bunun için kaygıdan uzak, çocuğunuzun bedensel, bilişsel ihtiyaçları kadar duygusal ihtiyaçlarını da doğru iletişimle karşılamanız yeterlidir. Doğru iletişim için yukarıdaki birkaç öneriyi uygulamaya başlayabilirsiniz.
Learn MoreKendinizi İfade Edebiliyor musunuz?
Sevdiklerinizle bazen anlaşamadığınız oluyor mu? Sevdiklerinizin sizi anlamadığını düşündüğünüz?
Hayatta iletişim kurmayı, derdimizi anlatabilmeyi, anlaşılmayı tabii ki bekleriz. Ama nerde ne zaman ne yaptığımıza bakmadan bunları rahat bir şekilde başaramayız. Örneğin son 1 haftadaki ilişkilerinizi, çevrenizle kurduğunuz iletişimi düşünün. Günlük yaşamda kendinizi inceledeğinizde,
“karşımdaki kırılmasın”
“aramız bozulmasın”
“boşver söylemesem de olur”
dediğiniz zamanlar oluyor mu? Eğer oluyorsa bunlar ne sıklıkla oluyor? Bu cümleleri kurduktan sonra iyi hissediyor musunuz?
Bazen ilişkilerin yolunda gitmesi için bazı şeyleri tolere edebiliriz. Ortak bir dil oluşması için kendi fikirlerimizi törpüleyebiliriz. Bu gibi durumlar bizim ilişkilerimizi güçlendirir ve daha huzurlu, dingin bir yaşam sürmemeize yardımcı olur. Fakat bazen yukarıdaki cümleleri fazla kurmaya başladığımızda işler değişir. Bu cümleleri kurduğunuzda eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız, ilişkileriniz zorlanmaya devam ediyorsa ortada farklı bir durum vardır. Aslında kendinizi ifade etmiyorsunuz demektir…
Beklentilerimizi, isteklerimizi uygun bir dille ifade etmemiz en sağlıklı olandır. Eğer ifade edemiyorsak çeşitli sorunlarla karşılaşabiliriz. Anlaşılmadığını düşünmek, depresyona girmek, ilişkilerde anlamsız tartışmalar, huzursuzluklar yaşamak bunlardan bazılarıdır. Bunun daha da ilerisine gidersek; olumsuz duyguları ifade etmeme eğilimi bazılarımızın KİŞİLİĞİNİN bir parçası haline gelebilir. Böyle kişiler, anlam veremedikleri baş ağrıları, beden ağrıları, bedensel yorgunluklar, karamsarlık ya da panik ataklar gibi farklı bir çok şey yaşayabilir. Doktor doktor gezerler fakat fizyolojik bir sebep bulunamaz. Doktorlar da psikolojik bir durum olduğunu söyler.
İfade edememek sadece duygusal bir acı vermez, bedensel olarak da bizi harap eder.
Çünkü Freud’un da dediği gibi ifade edilmemiş duygular asla ölmez, sadece diri diri gömülür ve sonrasında daha korkunç şekillerde tezahür eder.
İfade etmek yerine bastırdığınız duygular yer değiştirerek kendini gösterir. Biz ifade etmezsek beden ifade eder.
Learn MoreDaha İyi Hissetmek Elimizde
Bazı günler uykumuzun yetmediğini hissettiğimiz ya da bazı günler daha iştahlı olduğumuzu farkettiğimiz gibi duygusal hayatımızda da bazı günler daha depresif, yorgun, aktivitelere karşı isteksiz hissedebiliriz. Böyle durumlarda kendinizi daha mutlu hissetmek için birkaç küçük şeye dikkat edebilirsiniz…
Öncelikle uykunuza özen gösterin. Uykunun düzensiz olması depresif hissetmemizi tetikleyebilir ve daha gergin hissetmemize sebep olabilir. Güzel bir uyku için karanlık ve sessiz ortamda uyuyun. Çok geç saatte uyumak, sabahlamak ya da öğlene dek uyumak da doğal uyku dengesini bozar. Makul saatlerde uyuyup sabahları uyanmaya özen gösterin. Her gün aynı saatlerde uyur ve uyanırsanız bedeniniz uykuya daha kolay adapte olacaktır. Çünkü beden çok kolay alışır. yaklaşık 1 hafta aynı saatte uyur ve uyanırsanız bedeniniz 1 haftanın sonunda yeni saatinize ayak uydurmaya başlar. Uyku saatlerinizi zorunda kalmadıkça aksatmamaya çalışın. Uyandığınızda daha rahat ve dinlenmiş kalkacaksınız.
Duygular bulaşıcıdır. Bir iyilik yaptığınızda bu mutluluk size de yansıyabilir. Sokak hayvanlarına bir kap su bırakmak, çevrenizdekilere destek olmak, birine yardım etmek gibi küçük adımlar atılabilir.
Günde 1 saat elektronik aletlerden uzak zaman geçirin. Teknoloji her ne kadar hayatımızın içinde olsa da bazen vakit kaybı olabiliyor. Kendinize özel zaman ayırmak için bazen teknolojiden uzak kalmak iyi gelecektir.
Küçük başarılarınız için kendinizi tebrik edin. Kendi kendini motive etmek düşündüğünüzden daha büyük etkilere sahip olabilir. Bazen başarılı hissetmeye hepimizin ihtiyacı vardır. Bunun anlamı kendini pohpohlamakla karıştırılmamalıdır. Sadece yapabildiğiniz şeylerin farkında olun. Sınavdan 90 alan bir öğrencinin “ama 100 alanlar var” diyerek kendi başarısını küçümsemesi; müzik aleti çalan birinin “daha iyi çalanlar var” demesi ya da özenle sofra kuran birinin “tuzu eksik kalmış” demesi gibi farklı birçok alanda eksiklikleri görmek yaptıklarınızı gözünüzde yok edebilir. Bir şeyde başarılı olmak için mükemmelle kıyaslama yapmadan sadece kendi yapabildiklerinizi ve bu çabanızı takdir edin.
Learn MoreÇOCUKLARDA ÖFKE NÖBETLERİterapi, Psikoterapi,
Öfke, herkesin hissedebileceği normal ve sağlıklı bir duygudur. Fakat kontrolden çıktığı zaman yıkıcı olabilmektedir. Öfkenin normalin dışında değerlendirilmesinde sıklığı, şiddeti, süresi kadar sosyal olarak kabul edilemezliği de dikkate alınır.
Çocuklar da, yetişkinler gibi öfke duygusunu hissedebilirler. Bebeklik döneminde, bu öfke duygusu genellikle ağlama krizleri olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle 2-3 yaş civarında ise öfke çocuğun anneye bağlanma ve anneden bağımsızlaşma arasında yaşadığı içsel çatışmanın bir dışavurumu olarak ortaya çıkabilir. Çocuk bir yandan annesine bağlıyken bir yandan da bağımsızlık ve çevre üstünde kontrol sahibi olmak ister. Nöbetler çocukların fiziksel olarak zorlandıkları ve bilişsel becerilerine kıyasla zor olan durumlarda da ortaya çıkabilir.
Bilişsel olarak yaşıtlarından geri olan çocuklar, anne-baba çatışması ve ebeveyn arasında çocuğu yetiştirme tutumu farklılığı olan ailelerde yetişen çocuklar, yaşıtları arasında kabul görmeyen ya da aileleri tarafından ihmal edilen çocuklar öfke kontrol problemi için risk grubunu oluştururlar.
Çocuklarda öfke kontrolünde önemli olan iki şey, ailenin bu krizi yönetme biçimi ve bu krizin psikolojik bir bozukluğun habercisi olup olmadığını bilmektir.
Çocuklar öfkeyi dışarı vururken ağlama, bağırıp çağırma, yerlerde yuvarlanma, sağa sola koşuşturma, eşyalara ya da kendine zarar verme gibi davranışlar sergileyebilirler. Ailenin de bir süre sonra pes edip, taviz verip çocuğun isteklerini yerine getirmesi sonucu çocuk “ikincil kazanç” elde ederek isteklerinin yerine gelmesi ya da engellerin ortadan kalkması için bu nöbetleri öğrenilmiş davranış olarak tekrar tekrar sergiler.
Öfke nöbeti oluştuğu zamanlarda sakinlik korunmalı ve öfkeye öfkeyle karşılık verilmemelidir. Nöbet sırasında göz teması kurmamak ve aldırmıyor gibi görünmek, sakinleştiği andan itibaren de tekrar göz teması kurmaya başlamak ve onunla ilgilenmek en iyi yoldur. Eğer nöbet toplum içerisinde gerçekleşirse çocuğunuzu sakin bir yere götürüp beraber sakinleşmeyi bekleyebilirsiniz. Çocuğa ders vermeye çalışmak ve emredici bir dille konuşmak çocuğun nöbetini pekiştirebileceği için uygun değildir, bunun için çocuğun sakinleşmesi beklenmelidir. Nöbetten sonra ise bu davranışı onaylamadığınızı ama onu hala seviyor olduğunuzu hatırlatmak önemlidir. Öfkelense bile saldırgan davranış göstermediği zaman çocuk takdir edilmelidir.
Öfkeyle birlikte görülen psikolojik bozukların bazıları ise; Davranım Bozukluğu, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu, Karşıt Gelme Bozukluğu, Bipolar Bozukluk, Kaygı Bozuklukları ve Mental Retardasyondur.
Aynı zamanda ebeveynlerin çocuğa nasıl bir model olduğu da çocuk için önemlidir. Anne baba arasındaki çatışmaların şiddetli bir kavgayla dile getirilmesi, ebeveynlerin kendi öfke kontrollerini sağlayamaması ve saldırgan davranışlar sergilemesi de çocuğu bu konuda olumsuz etkilemektedir.
Eğer çocuğunuz sık (günde 3 kereden fazla) ve uzun süreli (15 dakikadan uzun) öfke nöbetleri yaşıyor ve kendini yatıştırmakta güçlük çekiyorsa, çocuğunuz 4 yaşını geçmiş olmasına rağmen nöbetler devam ediyorsa, nöbetler sırasında kendine ve çevresine zarar veriyorsa, saldırgan davranışlarının sonrasında pişmanlık duymuyorsa bir uzmandan psikolojik destek almak faydalı olacaktır.
Haber Linki:
https://ozgunhaber.com.tr/cocuklarda-ofke-nobetleri/
Learn More