Depresyondan Çıkmanın Yolları

Depresyondan çıkmak, sabır ve çaba gerektiren bir süreçtir. Bu süreçte kişinin kendine iyi gelme yollarını keşfetmesi ve profesyonel destek alması, olumlu sonuçlar elde etmesine yardımcı olabilir. İşte depresyondan çıkmaya yardımcı olabilecek adımlar ve psikologların önerileriyle daha detaylı bir rehber:
- Psikoterapiye Katılmak
Farklı terapi ekolleri ile depresyon konusu çalışılabilir. Psikoterapiler depresyon tedavisinde oldukça etkili yöntemlerdir.
Bilişsel davranışçı terapi (BDT), depresyon tedavisinde sıklıkla kullanılan etkili bir terapi türüdür. Bu terapi, kişinin olumsuz düşünce kalıplarını tanımlayıp değiştirmesine yardımcı olur. BDT ile birey, olumsuz otomatik düşüncelerini fark etmeyi, bunları yeniden değerlendirmeyi ve daha olumlu düşünme alışkanlıkları geliştirmeyi öğrenir. Terapi seansları, bireyin günlük yaşamında karşılaştığı zorluklarla başa çıkmasına yönelik stratejiler sunar.
Kabul ve kararlılık terapisi (ACT), kişinin rahatsız edici düşüncelerle başa çıkma yerine, bunları kabul etmesine ve değerlerine uygun bir yaşam sürmesine odaklanır. Bu terapi yöntemi, bireylerin olumsuz duyguları tanımasına ve onlarla barışık bir şekilde yaşamayı öğrenmesine yardımcı olur.
Psikodinamik Terapi, bireyin geçmiş deneyimlerini, bilinçdışı çatışmalarını ve duygusal kökenlerini keşfetmesine odaklanır. Kişinin çocukluk dönemindeki deneyimleri, mevcut depresyon durumunu anlamada önemli bir rol oynayabilir. Bu terapi, bireyin kendi içsel süreçlerini anlamasına yardımcı olarak, ruhsal dengeyi yeniden sağlamasına katkı sağlar.
Şema Terapi, bireyin geçmişte geliştirdiği olumsuz düşünce kalıplarını ve duygusal tepkilerini anlamaya yönelik bir yaklaşımdır. Bu terapi, kişilerin yaşamı boyunca karşılaştıkları temel duygusal ihtiyaçların nasıl karşılandığını ve bunların kişilik gelişimini nasıl etkilediğini inceler. Şema Terapi, bireyin içsel çocukla bağlantı kurmasına ve geçmişte yaşadığı olumsuz deneyimlerin bugünkü düşünce ve davranışlarını nasıl etkilediğini fark etmesine yardımcı olur. Psikologlar, bu terapi türünün, özellikle karmaşık ve uzun süreli duygusal sorunları olan bireyler için faydalı olduğunu belirtir.
- Fiziksel Aktiviteyi Artırmak
- Düzenli fiziksel aktivite depresyon belirtilerini azaltmada büyük rol oynar. Egzersiz yapmak, beyinde mutluluk hormonu olarak bilinen endorfin seviyesini artırır ve stresle daha iyi başa çıkılmasını sağlar.
- Egzersizlerin uzun süreli ve düzenli yapılması önerilir. Yürüyüş, yüzme, dans gibi aktiviteler keyif alarak yapılabileceği için daha sürdürülebilirdir. Birçok psikolog, en az 30 dakika boyunca günlük hafif tempolu bir yürüyüş yapmanın bile önemli faydalar sağladığını ifade eder.
- Sağlıklı Beslenme ve Uyku Düzeni
- Sağlıklı beslenme, ruh halini doğrudan etkiler. Omega-3 yağ asitleri, B vitaminleri ve magnezyum içeren besinler, zihinsel sağlığı destekler. Düzenli yemek ve atıştırma alışkanlığı, kişinin enerji seviyesini dengede tutar.
- Uyku, depresyon tedavisinin önemli bir parçasıdır. Düzensiz uyku alışkanlıkları depresyonu tetikleyebilir ve kişinin ruh halini olumsuz etkileyebilir. Bu yüzden her gün aynı saatlerde yatmak, teknolojiye maruz kalmayı azaltmak ve uyumadan önce gevşeme aktiviteleri yapmak önerilir.
- Destek Gruplarına Katılmak ve Sosyal Destek Almak
- Sosyal destek depresyonla mücadelede önemli bir rol oynar. Depresyon yaşayan kişiler, benzer deneyimlerden geçen insanlarla bir araya geldiklerinde yalnız olmadıklarını hissederler ve bu da iyileşme sürecini hızlandırır.
- Aile ve arkadaş desteği de büyük önem taşır. Depresyondaki kişiler sevdikleriyle duygularını paylaştığında, onları destekleyen bir çevreye sahip olmak psikolojik olarak bu kişileri rahatlatır.
- Günlük Rutin ve Küçük Hedefler Belirlemek
- Depresyondayken küçük, ulaşılabilir hedefler belirlemek önemlidir. Bu hedefler, kişinin başarma hissini yeniden kazanmasını sağlar.
- Küçük adımlarla başlamak; örneğin, yataktan kalkmak, duş almak, birkaç dakika dışarı çıkmak gibi basit aktivitelerle günlük hayata katılmak, motivasyonu artırır. Zamanla daha büyük hedefler belirlemek, kişinin kendine olan güvenini yeniden inşa etmesine yardımcı olabilir.
- Meditasyon, Nefes Egzersizleri ve Farkındalık Uygulamaları
- Meditasyon ve farkındalık (mindfulness), kişinin içinde bulunduğu anı fark etmesini ve stres seviyesini azaltmasını sağlar. Özellikle depresyon tedavisinde düzenli meditasyonun zihinsel olarak rahatlama sağlar ve düşüncelerin kontrol altına alınmasını kolaylaştırır.
- Nefes egzersizleri de depresyonla mücadelede önerilen bir başka tekniktir. Bu egzersizler, kişinin stres seviyesini düşürür ve daha sakin bir zihin yapısı sağlar.
- Profesyonel Yardım ve İlaç Tedavisi
- Orta ve ağır depresyon vakalarında, antidepresan ilaçlar ve profesyonel yardım önerilmektedir. İlaç tedavisi her zaman bir uzman hekim tarafından önerilmelidir ve düzenli kontrollerin sürdürülmesi gerekir. Antidepresan ilaçlar, beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzeltmeye yardımcı olabilir, ancak ilaç tedavisi tek başına yeterli değildir.
- Psikoterapi ve ilaç tedavisi bir arada kullanıldığında, depresyonla mücadelede daha etkili sonuçlar elde edilebilir. İlaç tedavisi genellikle belirtileri azaltırken, psikoterapi kalıcı çözümler sunarak kişinin yaşam kalitesini artırır.
Bu adımlar, depresyondan çıkma sürecinde yardımcı olabilir, ancak her bireyin ihtiyaçları farklıdır. Depresyonla başa çıkmak için en iyi yaklaşım, profesyonel bir değerlendirme ile kişiye özel bir tedavi planı oluşturmaktır. Psikologlardan destek almak ve süreç boyunca sabırlı ve istikrarlı bir şekilde ilerlemek, uzun vadede daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürmeye katkıda bulunur.
Learn MoreHastalık Hastalığı nedir?

Hastalık hastalığı, diğer adıyla hipokondriyazis veya somatik semptom bozukluğu, kişinin bedensel belirtileri yanlış yorumlayarak ciddi bir hastalığa sahip olduğuna dair sürekli bir korku içinde yaşamasıyla kendini gösterir. Bu kişiler, en küçük bedensel değişiklikleri bile büyük bir sağlık sorununun belirtisi olarak algılarlar. Örneğin, basit bir baş ağrısını beyin tümörü, mide rahatsızlığını ise ciddi bir sindirim sorunu olarak değerlendirebilirler. Bu durum, kişinin hayat kalitesini olumsuz etkileyebilir ve günlük yaşamda işlevselliğini azaltabilir.
Hastalık hastalığı tedavisinde psikoterapi, özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) en çok tercih edilen yöntemlerden biridir. BDT, kişinin olumsuz düşünce kalıplarını ve yanlış inançlarını fark etmesine, bu düşünceleri yeniden değerlendirmesine olanak tanır. Terapi sürecinde, kişinin bedensel belirtileri doğru bir şekilde anlamlandırması sağlanır ve sağlıkla ilgili endişelerinin neden kaynaklandığı üzerine çalışılır. Terapi ayrıca, hastalık hastalığı yaşayan kişinin vücudunu daha iyi tanımasını, stres ve kaygı yönetimi tekniklerini öğrenmesini ve sağlıkla ilgili kaygılarını azaltmasını hedefler. Bu süreçte, kişinin dikkatini sürekli kendi bedensel belirtilerine yöneltmesi yerine, daha işlevsel aktivitelere ve ilgi alanlarına odaklanması teşvik edilir.
Bununla birlikte, bazı hastalarda bireysel BDT’ye ek olarak grup terapisi de yararlı olabilir. Grup terapisi, benzer endişeleri olan diğer kişilerle etkileşim kurarak yalnız olmadığını hissetmesini sağlar ve farklı başa çıkma stratejileri öğrenme fırsatı sunar. Ek olarak, maruz bırakma terapisi de bazı vakalarda kullanılabilir. Bu terapi türü, kişinin rahatsızlık verici düşünce ve duygularıyla yüzleşmesini ve zamanla bu durumlara duyarsızlaşmasını amaçlar.
Tedavideki bir diğer önemli unsur da beden farkındalığı geliştirmektir. Kişi, bedensel belirtilerine dair daha gerçekçi bir bakış açısı geliştirmeyi öğrenir. Örneğin, terapi sürecinde kişinin, bedensel değişiklikleri aşırı yorumlamadan gözlemlemesi ve vücudundaki tepkileri anlaması sağlanır. Bu süreçte, meditasyon, nefes egzersizleri ve diğer gevşeme teknikleri de destekleyici yöntemler olarak kullanılabilir. Gerektiğinde, özellikle yoğun kaygı veya depresyon belirtileri varsa, psikoterapiye ilaç tedavisi de eklenebilir. Bu tedavi, kişinin hem bedensel hem de ruhsal sağlığını yeniden kazanmasına yardımcı olur ve daha dengeli bir yaşam sürmesine katkı sağlar.
Learn MoreKardeş Kıskançlığı Nedir?
Kardeş Kıkançlığı Nedir?
Kardeş kıskançlığı, kardeşler arasında oldukça sık rastlanan evrensel ve doğal bir duygudur. Kardeş kıskançlığı genellikle büyük kardeşte görülmektedir. Kıskançlık, kardeşinin doğmasıyla birlikte daha az sevgi ve ilgi korkusundan kaynaklanmaktadır. Ayrıca kardeş kıskançlığında ebeveyn tutumu, çocuğun mizacı, dünyaya gelen kardeşin cinsiyeti de etkilidir. Kardeş kıskançlığını kardeşine hissettiklerinden dolayı çocuğu yargılamamaları, tüm düzenini kardeşine göre değiştirmemeleri ve çocuğun önceki rutinini korumaya çalışmaları oldukça önemlidir.
-Dikkatin kendi üzerinden gidecek olması
-Anne babayı paylaşmak
-Oyuncaklarını paylaşmak
-İsteklerinin olmaması
-Hakların kayıp olması
-Sevilmemek
-Bir başkasının daha çok sevilmesi
-Düzenin değişmesi, belirsizlik
Neler gözlemleyebiliriz?
-Sevilmediği düşüncesi ile içe kapanma
-İştahsızlık, uyku düzensizliği, kabuslar
-Depresyon, kendine acıma, üzüntü
-Öfke, huzursuzluk, mızmızlanma
-Evden uzaklaşmak istememe
-Anneye aşırı düşkünlük
-Kardeşe aşırı düşkünlük
-Psikosomatik rahatsızlıklar
Sözel İfadeler
”Keşke hiç doğmasaydı”
”Kardeşimden nefret ediyorum”
”Onu benden daha çok seviyorsunuz”
”Benimle hiç ilgilenmiyorsunuz”
”Beni seviyor musunuz?”
”Onu mu çok seviyorsun, beni mi?”
Geriye dönüş/ Regresyon
-Emzik, parmak emme
-Alt ıslatma
-Gece yalnız yatmama
-Yemeğini kendi başına yememe
-Kendi başına giyinmeme
-Bebeksi konuşma
-Zarar verici davranışlar
Kardeşe zarar verme
-Oyuncaklara ve eşyalara zarar verme
-Arkadaşlarla fiziksel kavga etme
-Hayvanlara zarar verme
-Aşırı öfke
-Sakinleşmekte güçlük
Çocuklar Büyürken Ebeveynler Nelere Dikkat Etmeli?
-Aile bütünlüğünü yaşatacak şekilde birlikte vakit geçirilmeli, etkinlikler yapılmalıdır.
-Kardeşleri birbirlerine yakınlaştıracak ortamlar, etkinlikler yaratmaya özen gösterilmelidir.
-Kardeşine verebileceği küçülen giysilerini, oyuncaklarını, kitaplarını birlikte ayırmalı, vermek istemedikleri için ısrarcı olunmamalıdır.
-Kardeşlere birlikte yapabilecekleri işler verilmelidir.
Learn MorePsikolojik Şiddet Nedir?
Psikolojik şiddet (psikolojik istismar, duygusal şiddet ya da duygusal istismar olarak da bilinir), falilin mağduru duygusal olarak sindirmek ve aşağılamak, ona yaptırım uygulamak veya cezalandırmak için toplumdan soyutlamak üzere baskı uyguladığı bir saldırganlık ve istismar biçimidir.
Duygusal şiddet, aşağılama, küçük düşürücü davranışlar, cezalandırma vb. Davranışları ve eylemleri içerir. Bu şiddet türü bazı durumlarda fiziksel şiddetten daha fazla zarar verebilmektedir. Psikolojik şiddete maruz kalan bireylerde genellikle anksiyete, depresyon ve stres gibi bir çok bozukluk meydana gelebilmektedir. Psikolojik şiddete maruz kalan bireyler genel olarak çaresiz, mutsuzluk, korku gibi duyguları yaşayabilmektedir.
Hangi eylemlerin psikolojik şiddeti tanımladığına birlikte göz atalım:
-Bireylerin becerilerini küçümseyici eylemlerde ve söylenişlerde bulunmak (argo cümleler kullanmak)
-Kadın haklarını görmezden gelmek
-Bireyin fiziksel ve kişisel özelliklerine, çevresindeki insanlara hakaret etmek, küçümsemek
-Bireyi aile ve arkadaşlarından uzaklaştırmak, talep etmek
-Kıskançlık çerçevesinde bireyin kıyafetine, makyajına, yakın çevresine, gideceği ortamlara, sosyal medya hesaplarına kısıtlama getirmek veya müdahale etmek
-Kendi istekleri için bireyi küçük düşürmek, aşağılayıcı şekilde konuşmak veya duygu sömürüsü yapmak
-Kendi çıkarları doğrultusunda bireyi suçluluk psikolojisine itmek
Psikolojik Şiddetten Nasıl Kurtulabilirim?
Pek çok kişi aslında gündelik yaşamında bu şiddete maruz kalmasından dolayı birtakım arayışlara girmektedir. Bireyin bu şiddetten kurtulabilmesi için yapması gereken ilk şey bireyin psikolojik bir şiddete maruz kaldığının farkına varmasıdır.
Bireyin psikolojik şiddete maruz kaldığını farketmesinden sonraki süreçte ise karşısındaki kişi eğer farkında olmadan, bilinçli olarak yapmadığını düşünmekteyse sergilediği eylemlerin şiddete işaret olduğuna ikna edilmelidir. Fakat karşısındaki birey bilinçli olarak eylemlerine devam ediyorsa bireyin bu süreçte uzman bir psikologa danışması ve destek alması gereklidir. Ayrıntılı bilgi almak için bize ulaşabilirsiniz.
Learn MoreHiperaktivite Nedir?
Hiperaktivite, olağandışı hareketlilik veya anormal derecede aktif olma durumuna denilmektedir. Diğer bir deyişle çocukların kendini kontrol edemediği psikolojik bir hastalık olduğunu söyleyebiliriz.
DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) olan çocuklar dikkatini toparlamakta veya bir yerde sabit durmakta zorlanabilirler. DEHB olan bazı çocuklar sadece ev hayatı değil aynı zamanda okul hayatlarında da sorunlarla karşılaşabilirler.
DEHB, çocuğun sahip olduğu hiperaktiviteye bağlı olarak farklı şekillerde hareket etmesine neden olabilir. Örneğin; hiperaktivitesi olan çocuklar diğer çocuklara göre arkadaş edinmekte zorlanabilirler.
-Dikkatleri çok kolay dağıldığı için unutkan olabilirler. Genelde hayal kurmaya eğilimlidirler.
-Bazı şeyleri kaybedebilir veya ödevleri bitirmekte zorlanabilirler.
-Farkında olmadan çok konuşabilir veya konuşan insanların sözlerini kesebilir.
-DEHB olan çocuklar bu davranış şeklini sürekli olarak devam ettirmektedir. Bu durum, hem okul hem de ev hayatında çeşitli sorunlara neden olmaktadır.
Bu tarz davranışları arada bir yapan çocuklar da olabilir, fakat hiperaktivitesi olan çocuklarla karıştırılmamalıdır.
-DEHB olan çocuklarda genellikle endişeli, sinirli, öfkeli ve üzgün bir ruh hali gözlemlenebilir. Dikkatlerimizden kaçırmamamız gereken en önemli noktalardan biri de DEHB’nin (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) tedavi edilebilmesidir.
Learn MoreDikkat Aşırı Empati Zarar Verebilir
Empati ile hayatımızın birçok alanında karşılaşırız. Günlük hayatımızdaki özel ilişkilerimizde, iş hayatımızda bizim nasıl davranmamız gerektiği hakkında büyük ipuçları taşır.
Karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini anlama, hissettiklerini hissetme şeklinde tanımlanabilen empati, insanları anlama becerilerinin en önünde gelir. Empati becerisinin gelişmesi ilişkileri güçlendirir. Tabiiki bu bağlamda empatinin ne kadar uygulandığı da önemlidir.
Empati dozunun aşırı olması; kişinin devamlı olarak karşısındaki kişinin duygu ve düşünceleriyle ilgilenmesine sebep olacaktır. Bu durum için “ötekine aşırı odaklanma” haline dönüşüyor diyebiliriz.
Empatinin dozunu kaçırdığınızda sürekli “başkaları ne düşünür?”, “elalem ne der?”, “şu an benim hakkımdaki fikri ne?” gibi düşüncelerle uğraşabilirsiniz. Zamanla bu düşünceler kendi isteklerinizin çoğunlukla baskılanmasına gidebilir. Isteklerinizi bastırmak da kaygı bozuklukları, depresyon gibi psikolojik zorluklara zemin hazırlayabilir.
Unutmayın, kişinin düşük miktarda empatiye sahip olması anlayışsız, kuralcı ve bencil olarak anılmasına sebep oluyorsa empati dozunun yüksek olması da kişiyi hassas, yoğun duygusallığa sahip ve kendini değersiz hisseden birine dönüştürür.
Her şeyin fazlası zarar vermeye başlar. Tabii ki empatinin de…
Learn MoreÇOCUK VE EBEVEYN ARASINDAKİ BAĞ
Her ebeveyn çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek ve onların doğru seçimler yapmalarına öncülük etmek ister. Örnek davranışları anlatarak, göstererek kısaca sözlü/sözsüz iletişimle çocuklarının gelişimine katkı sağlamaya çalışır.
Fakat bazen çocuklarla iletişim kurarken zorlanabilir ve nasıl davranacağınızı bilemeyebilirsiniz. Böyle zamanlarda kaygılanabilir ve en doğrusunu yapmaya çalışırken iletişim teknikleri arasında boğulabilirsiniz.
Peki bu kadar kaygılanmadan, zorlanmadan çocuğunuzla aranızdaki bağları nasıl güçlendirebilirsiniz?
Size yardımcı olacak bir kaç sihirli öneri verebiliriz
-Çocuğunuza onu neşelendirecek kendi gençliğinizden hikayeler anlatabilirsiniz.
-En sevdiği oyunu veya hobilerini size öğretmesini isteyebilirsiniz.
-Ders ve okul dışındaki konularda daha çok sohbet edebilirsiniz.
-Bir iş yaparken ondan yardım isteyebilirsiniz. Yapabileceği düzeyde bir görev verip beraberinde sohbet edebilirsiniz.
-Ayrıca çocuğunuz olumlu davranışlar sergilediğinde davranışını desteklemek adına memnuniyetinizi dile getirmeniz önemli olacaktır.
Unutmayın ki hiçbir çocuk pürüzsüz büyümez. Onlara pürüzsüz bir yaşam sağlamaya çalışmak yerine bazı kavramlara özen göstererek ihtiyaçları olan desteği ve bilgiyi verebilirsiniz. Bunun için kaygıdan uzak, çocuğunuzun bedensel, bilişsel ihtiyaçları kadar duygusal ihtiyaçlarını da doğru iletişimle karşılamanız yeterlidir. Doğru iletişim için yukarıdaki birkaç öneriyi uygulamaya başlayabilirsiniz.
Learn MoreKendinizi İfade Edebiliyor musunuz?
Sevdiklerinizle bazen anlaşamadığınız oluyor mu? Sevdiklerinizin sizi anlamadığını düşündüğünüz?
Hayatta iletişim kurmayı, derdimizi anlatabilmeyi, anlaşılmayı tabii ki bekleriz. Ama nerde ne zaman ne yaptığımıza bakmadan bunları rahat bir şekilde başaramayız. Örneğin son 1 haftadaki ilişkilerinizi, çevrenizle kurduğunuz iletişimi düşünün. Günlük yaşamda kendinizi inceledeğinizde,
“karşımdaki kırılmasın”
“aramız bozulmasın”
“boşver söylemesem de olur”
dediğiniz zamanlar oluyor mu? Eğer oluyorsa bunlar ne sıklıkla oluyor? Bu cümleleri kurduktan sonra iyi hissediyor musunuz?
Bazen ilişkilerin yolunda gitmesi için bazı şeyleri tolere edebiliriz. Ortak bir dil oluşması için kendi fikirlerimizi törpüleyebiliriz. Bu gibi durumlar bizim ilişkilerimizi güçlendirir ve daha huzurlu, dingin bir yaşam sürmemeize yardımcı olur. Fakat bazen yukarıdaki cümleleri fazla kurmaya başladığımızda işler değişir. Bu cümleleri kurduğunuzda eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız, ilişkileriniz zorlanmaya devam ediyorsa ortada farklı bir durum vardır. Aslında kendinizi ifade etmiyorsunuz demektir…
Beklentilerimizi, isteklerimizi uygun bir dille ifade etmemiz en sağlıklı olandır. Eğer ifade edemiyorsak çeşitli sorunlarla karşılaşabiliriz. Anlaşılmadığını düşünmek, depresyona girmek, ilişkilerde anlamsız tartışmalar, huzursuzluklar yaşamak bunlardan bazılarıdır. Bunun daha da ilerisine gidersek; olumsuz duyguları ifade etmeme eğilimi bazılarımızın KİŞİLİĞİNİN bir parçası haline gelebilir. Böyle kişiler, anlam veremedikleri baş ağrıları, beden ağrıları, bedensel yorgunluklar, karamsarlık ya da panik ataklar gibi farklı bir çok şey yaşayabilir. Doktor doktor gezerler fakat fizyolojik bir sebep bulunamaz. Doktorlar da psikolojik bir durum olduğunu söyler.
İfade edememek sadece duygusal bir acı vermez, bedensel olarak da bizi harap eder.
Çünkü Freud’un da dediği gibi ifade edilmemiş duygular asla ölmez, sadece diri diri gömülür ve sonrasında daha korkunç şekillerde tezahür eder.
İfade etmek yerine bastırdığınız duygular yer değiştirerek kendini gösterir. Biz ifade etmezsek beden ifade eder.
Learn MoreOKB / Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) nedir?
Kısaca okb dediğimiz bu duruma çevremizde sıklıkla rastlayabiliyoruz. Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yakın zamana kadar kaygı bozuklukları içinde tanımlanan okb, son araştırmalarla birlikte kendi başına ayrı bir psikolojik durum olarak ele alınmıştır.
Psikolojinin popüler konularından biri olan okb’nin ne olduğunu en genel ifadelerle şu şekilde açıklayabiliriz:
Öncelikle okb 2 farklı durumdan oluşmaktadır, obsesyonlar ve kompulsiyonlar.
Obsesyonlar; tekrarlayan ve kişiyi rahatsız eden uygunsuz, zorlayıcı düşünceler veya dürtülerdir. Gerçek yaşam sorunlarıyla ilgili değillerdir ve kişinin kendi zihninin ürünüdürler.
Elinin sürekli kirli olduğu düşüncesi, ocağın altını kapattığından ya da anahtarı aldığından emin olamama gibi sıklıkla akla gelen düşünceler gibi istem dışı gelen bu düşünceler aslında birer obsesyondur.
Kompulsiyonlar ise; ortaya çıkan bu obsesyonları rahatlatmak için geliştirilen davranışlardır. Örneğin temizlenmediğini düşünerek elini defalarca yıkamak ya da emin olamayıp anahtarı sürekli kontrol etmek zamanla sürekli hale gelebilir ve böylece bir ritüele dönüşebilir. Farkında olmadan sürekli elinizi yıkadığınız için musluk başında oldukça uzun zaman geçirebilirsiniz. Obsesyonun gücüne göre musluk başındaki süre 5-10 dakikan 3-4 saate kadar uzayabilir.
Kompulsiyonların amacı gelen sıkıntıyı azaltmaktır fakat farkında olmadan sıkıntıyı sürekli devam ettirirler. Temelde bu davranışlar kaygıyı anlık olarak rahatlatıyor gibi görünse de istemdışı düşünceyi yok etmemektedir.
Obsesyonlar ve kompulsiyonlar her zaman birlikte hareket etmez. Bazen obsesyonlar tek başına görülebilir. Rahatsız eden düşünceler sürekli zihninizi zorlayabilir.
Sürekli gelen düşünceler ve onu kontrol etme çabası yaşamınızı zorlamaya başladıysa destek almanın zamanı gelmiştir. Okb’nin bir çok çeşidi bulunmaktadır. Örneğin ocağın altını, kapıların kapalı olduğunu sürekli kontrol etmekten işe geç kalıyorsanız; musluk başında uzun dakikalar boyunca zaman harcıyorsanız ya da sevdiğiniz birine zarar vereceğinizden istemediğiniz şeyleri yapacağınızdan korkuyorsanız hayatınızın kalitesi de zamanla bozulmaktadır. Zamanla okb’ye depresyon da eşlik etmeye başlayabilir. Bir türlü rahatlayamadığınız için bu durumun düzelemeyeceğinden korkabilir, umutsuzluğa kapılabilirsiniz. Uyku sorunları yaşamaya başlayabilir ve daha öfkeli hale gelebilirsiniz. OKB’ye sahip birçok kişi tüm bu kaygıların yanında depresyonla da mücadele etmektedir. Anlaşılamadığını düşünebilir ve toplumdan, sevdiklerinden zamanla uzaklaşabilmektedir. tüm bu sorunlar zamanla sizi bir çıkmaza götürebilir.
Düşünceleri kontrol etmenin çok zor olduğunu düşünebilirsiniz fakat doğru tedavi ile bu sıkıntıları geride bırakabilirsiniz. İlaç desteği ve psikoterapinin birlikte görüldüğü tedaviler bu sorunu yaşayan kişiler için en kapsamlı rahatlama yoludur. psikoterapi yönelimlerinden en sık bilişsel davranışçı terapi yolu ile okb çalışılmaktadır. bilişsel davranışçı terapiler sizi rahatsız eden bu istemdışı düşüncelerle başa çıkmanız ve kompulsiyonlarınızı yavaş yavaş azaltarak sonlandırmanızı sağlayabilir.
Learn MoreDaha İyi Hissetmek Elimizde
Bazı günler uykumuzun yetmediğini hissettiğimiz ya da bazı günler daha iştahlı olduğumuzu farkettiğimiz gibi duygusal hayatımızda da bazı günler daha depresif, yorgun, aktivitelere karşı isteksiz hissedebiliriz. Böyle durumlarda kendinizi daha mutlu hissetmek için birkaç küçük şeye dikkat edebilirsiniz…
Öncelikle uykunuza özen gösterin. Uykunun düzensiz olması depresif hissetmemizi tetikleyebilir ve daha gergin hissetmemize sebep olabilir. Güzel bir uyku için karanlık ve sessiz ortamda uyuyun. Çok geç saatte uyumak, sabahlamak ya da öğlene dek uyumak da doğal uyku dengesini bozar. Makul saatlerde uyuyup sabahları uyanmaya özen gösterin. Her gün aynı saatlerde uyur ve uyanırsanız bedeniniz uykuya daha kolay adapte olacaktır. Çünkü beden çok kolay alışır. yaklaşık 1 hafta aynı saatte uyur ve uyanırsanız bedeniniz 1 haftanın sonunda yeni saatinize ayak uydurmaya başlar. Uyku saatlerinizi zorunda kalmadıkça aksatmamaya çalışın. Uyandığınızda daha rahat ve dinlenmiş kalkacaksınız.
Duygular bulaşıcıdır. Bir iyilik yaptığınızda bu mutluluk size de yansıyabilir. Sokak hayvanlarına bir kap su bırakmak, çevrenizdekilere destek olmak, birine yardım etmek gibi küçük adımlar atılabilir.
Günde 1 saat elektronik aletlerden uzak zaman geçirin. Teknoloji her ne kadar hayatımızın içinde olsa da bazen vakit kaybı olabiliyor. Kendinize özel zaman ayırmak için bazen teknolojiden uzak kalmak iyi gelecektir.
Küçük başarılarınız için kendinizi tebrik edin. Kendi kendini motive etmek düşündüğünüzden daha büyük etkilere sahip olabilir. Bazen başarılı hissetmeye hepimizin ihtiyacı vardır. Bunun anlamı kendini pohpohlamakla karıştırılmamalıdır. Sadece yapabildiğiniz şeylerin farkında olun. Sınavdan 90 alan bir öğrencinin “ama 100 alanlar var” diyerek kendi başarısını küçümsemesi; müzik aleti çalan birinin “daha iyi çalanlar var” demesi ya da özenle sofra kuran birinin “tuzu eksik kalmış” demesi gibi farklı birçok alanda eksiklikleri görmek yaptıklarınızı gözünüzde yok edebilir. Bir şeyde başarılı olmak için mükemmelle kıyaslama yapmadan sadece kendi yapabildiklerinizi ve bu çabanızı takdir edin.
Learn More